resadiyem
  Seyirlik Oyunlar .
 

11- HALK TİYATROSU ÖRNEKLERİ (SEYİRLİK OYUNLAR)

 

 

 

İlçemiz merkez ve köylerinde 1960'lı yıllara kadar önemli bir göç olayına rastlanmamaktadır. Bütün köy ve kasaba halkı birlikte yaşamaktadır. Geçim hayvancılığa buna bağlı olarak da tarıma dayanmaktadır. Bu işler senenin belli bir döneminde yapılmakta; dolayısıyla güz sonlarından bahar başlangıcına kadar bir boşluk bulunmaktadır. Düğünler güz sonunda yapılmakta, davul-zurna eşliğinde bir hafta sürmektedir. İşten yorulan insanların eğlenebilmesi için düğünler bulunmaz bir fırsattır. Gençler, çocuklar hatta orta yaşlı insanlar için düğünler aranılan günlerdir. Halk tiyatrosu başlığı altında inceleyeceğimiz oyunlar bu eğlenceler esnasında ortaya çıkmakta ve oynanmaktadır.

 

 

Yörede oynanan oyunların büyük bir kısmı güç gösterisine; bir kısmı da güldürmeye yöneliktir. Gençler, bu oyunlarda kendilerini gösterme imkanı bulurlar. Oyunları beceremeyenler daha sonraki düğünlerde tekrar tekrar oynayarak delikanlılıklarını ispatlamaya çalışırlar. Ancak bu oyunlar içinde bazen yaralanmalara bile rastlanmaktadır. Bu yaralanmalarda herhangi bir kasıt unsuru olmadığı için oyunun sonu tatlılıkla bitmektedir.

 

 

Oyunları asıl icat edenler "Mehter"adı verilen çalgıcılardır. Bu çalgıcılar aynı zamanda ortak bir kültürün oluşmasını da gerçekleştirmektedirler. Çünkü bütün köylerdeki düğünlerde bulunan mehterler her yörenin kültürünü en ince ayrıntısına kadar bilirler. Oynanan oyunların içeriğine bakıldığında; Ortaoyunu, Karagöz, ve Meddah gibi Türk seyirlik oyunlarının çeşitli unsurlarına rastlanmaktadır. Kadın kılığına girmiş erkekler, yanlış anlamaya dayanan sözler, konuşma becerisine dayanan anlatımlar bunun en açık kanıtlarıdır. Yörede en çok oynanan halk tiyatrosu örnekleri aşağıya alınmıştır:

 

 

a) SAKALLI OYUNU: Bu oyun iki kişiyle oynanır. oyunculardan birine yünden bir sakal yapılır. Sakallı oyuncu zurna eşliğinde oyun oynanan meydana çıkar. Ağa rolünde bir başka oyuncu daha vardır. Bu da meydana gelir. Ağa:"Ne kaygısız" diye sakallıya sorar. Sakallı da ağaya, "Ne diyorsun kaygısız?"der. Ağa tekrar"Baban ölmüş" der. Sakallı bunu yanlış anlar "Baca mı yıkılmış"der. Ağa tekrar "Baban ölmüş"diye tekrarlar. Sakallı, "Ölürse ölsün, vur mehter düğün olsun"der ve oynamaya başlar. Ağa, bu sefer de "Anan ölmüş"deyince sakallı da "Dana mı ölmüş? diye cevap verir. Ağa tekrar anasının öldüğünü söyler. Sakallı da "Ölürse ölsün, vur mehter düğün olsun" diyerek yine oynamaya başlar. Bu kez ağa, sakallıya "Yarin ölmüş"der. Sakallı da "Yarim ölmüş de ben burada ne duruyorum" diyerek ağlamaya başlar. Yanında bulunan bir kova suyu seyircilerin üzerine serperek oyun alanını terkeder.

 

 

b) ADALET TERAZİSİ : Oyunlardan bazıları da toplumdaki adaletsizlikleri konu alır. Aşağıdaki oyun böyle bir konuyu canlandırmaktadır.

 

 

Oyun yine bir meydanda oynanır. Yere bir çul serilir. Oyunculardan biri çulun üzerine dikilir. Diğer oyuncular çulun ibiklerinden tutar. Bir başka oyuncu "Adalet masasını hile ile elde edene keskin kılıcını göster Yarabbi!" dediği zaman, çulun ibiklerinden tutan oyuncular çulu sert bir şekilde çekerler. Dolayısıyla çulun üzerinde dikilen oyuncu yere yuvarlanır. Oyun bu şekilde sona erer.

 

 

c) LELELÜM: Bu oyun erkekler tarafından oynanır. Oyuncu sayısı dört ile on kişi arasında değişen çift sayılardan oluşur. Dörder kişi önce ellerine, sonra da karşısındaki oyuncuların ellerine vururlar. Bu oyunda dikkat çok önemlidir. Bu hareketlere uyum sağlayamayan oyuncunun işi kötüdür. Çünkü oyuna uyum sağlayamadığı zaman karşısındaki oyuncunun elleri ağızına, burnuna, yüzüne, gözüne rastgelir. Ufak çapta da olsa yaralanmalar meydana gelebilir. Oyunda görüldüğü gibi oyuncular bu hareketleri dikkatli bir tempo ile oynamalıdırlar. Aksi takdirde gülünç duruma düşerler.

 

 

d) MISIR BEKLEME OYUNU: Bu oyun da meydanda oynanır. Meydan bir mısır tarlası olarak düşünülür. Oyunculardan biri mısır bekçisi, ikisi köpek, ikisi de domuz rolünde bulunurlar. Mısır bekçisi seyvanın direğine bağlanır. Bu arada domuzlar tarlaya girer ve mısırları yemeye başlar. Domuzların saldırısı karşısında uyuşuk bir şekilde bir kenarda yatar. Seyvanın direğine bağlı olan bekçi bağırır. Fakat köpekler yine duymamazlıktan gelir. Bu arada üstü başı kapalı bir oyuncu bağırarak ortaya gelir. Elinde daha önceden hazırlanmış un çalpaması, veya yoğurt çalpaması pisliği vardır. Direğe bağlı bekçinin yanına giderek "Domuzlar mısırları yiyor, sen niye domuzlara müdahale etmiyorsun" diyerek sinirlenir. Elindeki sulu maddeyi direkteki bekçinin yüzüne gözüne sürer. Seyirciler çaresizlik içinde kıvranan bekçinin haline katılı katıla gülerler. Oyun tatlılıkla sona erer.

 

 

e) EŞİM SANA KİM VURDU: Dört kişi ile oynanır. İki kişi sırt üstü yatırılır. Üzerine battaniye veya çul örtülür. Amaç oyuncuların hiç bir tarafı görmemesidir. Diğer iki oyuncu yerde yatanların ayak dibinde diz çökerek otururlar. Yatan kişilerin birisinde sopa vardır. Bir sopa da oturanların birinde bulunur. Oturanlardan ya da yanında yatan oyunculardan birisi sopa ile diğer yatana vurur. Yüzleri açılır. Sopayı atan kişi "Eşim sana kim vurdu?" diye yanında yatana sorar. O da oturan oyuncuyu gösterir. Halbuki sopayı vuran da soruyu soranda aynı oyuncudur. Fakat sopayı vuran oyuncunun sopası saklı olduğu için bunu kesinlikle anlayamaz. Bu oyun sopayı yiyen oyuncunun sopayı atanı bilmesine kadar devam eder. Oyun görüldüğü gibi bir kurnazlık gerektirir.

 

 

f) BENİ KİM KALDIRACAK: Oyun iki oyuncuyla oynanır. Bu oyuncular sırtlarına yeteri kadar yük alarak yola çıkarlar. Yoruldukları yerde yüklerini çıkararak dinlenmeye başlarlar. Epeyce dinlenirler, sigara içerler, sohbet ederler. Tekrar yola koyulmaya karar verirler. Bu arada, yere çıkardıkları yüklerini sırtlanmak isterler. Önce birisi yükünü diğer oyuncunun yardımı ile sırtlanır. Daha sonra yüklü oyuncu yükünü alan oyuncuyu kaldırmaya çalışır. Fakat sırtındaki yükle bunu başaramaz.Yükünü çıkararak diğer oyuncunun yükünü kaldırmasına yardımcı olur. Oyun bu şekilde devam eder.

 

 

g) SINIRTAŞI OYUNU : Oyun en az üç kişiyle oynanır. Oyunculardan birisinin elleri bağlanır. Bacakları kollarının arasından çıkarılarak iyice sarılır. Oyun alanının ortasına bırakılır. Diğer iki oyuncu tarla olarak kabul ettikleri oyun alanına gelirler. Sınır kavgası yapmaya başlarlar. Oyunculardan birisi öbürüne, "Sen benim sınırımı nasıl geçersin?" diye sinirlenerek sınır taşı rolündeki elleri bağlı oyuncuyu hışımla yerden kaldırır, öbür tarlaya hızlı bir şekilde atar. Bu kezde diğer oyuncu "Benim sınırım burası değil, asıl sınırı geçen sensin" diyerek hışımla sınır taşı rolündeki elleri ve ayakları bağlı oyuncuyu yerden kaldırır, öbür tarafa atar. Kavga bu şekilde devam eder. Kavga eden oyuncular bu işi kasıtlı olarak sürdürürler. Olan yerde yatan elleri kolları bağlı sınırtaşı rolündeki oyuncuya olur. Canı acıyıncaya kadar oyuna devam edilir. Her şeyi tadında bırakmak düşüncesinden hareketle yerde yatan oyuncunun tahammül gücünü aşmadan oyuna son verilir.

 

 

h) KÖRÜK SÖKME OYUNU: Oyun üç kişiyle oynanır. Oyunculardan birisi körük kılığına sokulur. Körük rolündeki oyuncu bacaklarını öne doğru uzatarak yere oturtulur. Ayaklar bağlanır kolları yana doğru paralel olarak açılır, ve bilekler sopaya bağlanır. Kolun bir uçundan bir sopa diğer koldan çıkıncaya kadar uzatılır. Oyuncu hiç bir şekilde hareket edemez. Oyunculardan bir başkası kalaycıdır. Birisi de körüğü çekendir. Körükçü körüğün arka tarafına geçerek körük rolündeki oyuncunun kollarından sağa sola kürek çeker gibi hareket ettirir. Temsili olarak kalaycı da kaplarını kalaylamaya başlar. Bu hareketler bir süre devam eder. Kalaycı kapların bittiğini körüğün sökülmesi gerektiğini söyler. Bu arada körük çeken oyuncunun yanında bir kap içerisinde körük rolündeki oyuncunun görmediği sulandırılmış baca kurumu vardır. Körükçü "Gür" diye bir ses çıkarır. Kalaycı da "Sür" der. Körükçü kalaycının bu sözü üzerine elindeki paçavrayı sulandırılmış kuruma daldırarak körük rolündeki oyuncunun yüzüne sürer. Oyun seyircilerin kahkahaları içinde sona erer.

 

 

g) İÇİNDEKİLER DIŞINA: Oyun, kalabalık bir oyuncu grubu ile oynanır. Dokuz on kişi kol kola bir daire oluştururlar. Aynı sayıdaki bir oyuncu grubu da halkadaki oyuncuların arkasından kucaklarlar. Herkes eşini tutar. Oyunda bir ebe bulunur. Ebenin elinde odun veya kayış bulunmaktadır. Bu arada bir başka oyuncu daha vardır. Ebe rolündeki oyuncu bu fazla oyuncuyu kovalamaya başlar. Oyuncu dairenin dışına kaçar. Ebe rast getirdikçe oyuncuya elindeki sopayla vurur. Bu kovalamaca bir müddet devam eder. Ebenin çok kurnaz ve hareketli olması gerekir. Umulmadık bir anda "İçindekiler dışına" diye bağırır. Bu ses duyulur duyulmaz iç halkadaki oyuncular dış, diğerleri de iç daireye geçerler. Fazla oyuncu bu kargaşadan yararlanarak kendine bir eş bulmaya çalışır. Eş bulabilirse diğer oyunculardan biri dışarda kalır. Bulamazsa tekrar ebenin önünde kaçmaya başlar. Bu oyun bir süre devam eder. Bu oyunda da amaç, pratik olmaktır. Dikkatli olmayan sopa yer. Çabuk hareket eden ve uyanık olan sopadan kurtulur.

 

h) TARTI OYUNU : Bu oyun üç kişi ile oynanır. İki oyuncu yüz yüze gelecek şekilde birbuçuk, iki metre aralıkla birbirlerini görecek şekilde ayakta dururlar. Bu oyuncuların omuzlarında bir sırık vardır. Sırık iki kişi arasında bir köprü oluşturur. Bu sırığın üstünden kalınca bir ip sarkıtılır. İpin bir ucuna otuz kırk cm. uzunluğunda bir odun bağlanır. Diğer ucu tartılmaya gelen oyuncu tarafından tutulur. Oyuncu tartılmaya başlar. Ayaklarını ipin yerdeki ucunda bağlı bulunan sopaya basar. İpi diz kapaklarından içeri alır. İpi tuttuğu taraftan çekmeye başlar. Böylece ayaklar yukarı kalktıkça baş kısmı aşağıya sarkar. Bütün vücut, diz kapakları sırığa değinceye kadar çekilir. Eğer ip dizlerin arasında iyi sıkıştırılmazsa ayaklarını bastığı odun tartılan oyuncunun kafasına rast gelir. Bu arada da dengesini kaybettiği için yere kafasının üzerine düşer. Eğer denge iyi sağlanırsa dizler gevşetilmeden ip bacakların arasında tutulursa herhangi bir tehlikesi yoktur. Bunu başaran oyuncu, diz kapakları sırığın altına değdiği zaman arkadaşlarından birisini tartılmak için davet eder. Davet ettiği arkadaşın ismini "Yandım falana" şeklinde anons eder. İsmi söylenen oyuncu bu işi becerse de beceremese de tartılmak zorundadır. Özellikle de bu işi başaramayan kişilerin oynaması istenir.

 

 

Bu oyunda da amaç, güç ve dikkati göstermektir. Dikkat etmeyen ve gücü olmayanlar yere sırtüstü düşer. Ayrıca ipin ucundaki tahta veya odun parçası yere düşen oyuncuyu yaralayabilir. Oyun oldukça tehlikelidir.

 

 

ı)SAKLANINI BULMA OYUNU : Oyun üç kişi ile oynanır. Oyun yerinin bir oda olması gerekir. Ayrıca bu odada baca bulunması lazımdır.

 

 

Ortaya iki oyuncu gelir. Bunlar birbirleriyle iddiaya girerler. Oyunculardan birisi diğer oyuncuya "Nereye saklanırsan saklan, bu odanın içinde seni bulacağım"der. Öbürü de "Beni kesinlikle bulamayacaksın" diye karşılık verir. Saklanan oyuncunun oda dışına çıkmaması şarttır. Arayacak oyuncu dışarı çıkartılır. İçeride kalan oyuncu saklanması için en uygun yer olarak bacayı görür. Baca içine saklanır. Dışarı çıkan oyuncu içerdeki oyuncudan habersiz bir başka oyuncuyu damın üstüne çıkartır. Eline su dolu bir kova verir. Arayacak oyuncu saklananı bulmak için odaya girer. Aramaya başlar. Mahsustan birkaç yere bakar, bulamaz. Daha sonra damdaki oyuncu elindeki su dolu kovayı baca içerisine döker. Islanan kişi mecburen dışarı çıkar. Oyun sona erer. Bacaya saklanan oyuncunun ikinci oyuncudan haberi olmaz. Biraz da saf olması gerekir.

 

 

i) AYI OYUNU: Bu oyunda bir oda içinde oynanır. Odanın ortasına veya herhangi bir köşesine bir direk dikilir. Yahut da direk olan bir oda tercih edilir. Oyunculardan birisi direğe bağlanır. (Ayak ve kolları hareket etmeyecek şekilde bağlanması gerekir.) Oyunculardan birisi de ayı kılığına sokulur. Ayı kılığına sokulan oyuncunun sırtında keçi veya koyun postu bulunur. Kol ve bacakları ile yüz kısmı boya veya kurumla karalanır. Böylece ayı görüntüsü kostüm ve boyalarla sağlanmış olur. Ayı kılığındaki oyuncu sallana sallana ayak hareketleri yaparak ortaya gelir. Arada bir arka ayakları üstüne dikelir. Direkteki adamı görür. Ağzını açarak homurdanır. Sonra yavaş yavaş direkteki bağlı adamın yanına yaklaşarak kurumlu ellerini adamın yüzüne gözüne yapıştırır. Bu hareketi direkteki oyuncunun canı yanıncaya kadar tekrarlar. Anlayacağınız direkteki adam güzel bir sopa yer.

 

 

j) YAĞ BASMA OYUNU: Bu oyun üç kişiyle oynanır. Oyunculardan birisi el ve dizlerinin üstünde yere eğilir. Oyunculardan diğeri yere paralel olarak el ve dizlerinin üzerinde eğilen oyuncunun altına girer. Üçüncü oyuncu karşı tarafta dizlerinin üstünde durur. Oyun bu pozisyonda başlar. Tipik bir yağ basma olayı canlandırılır. Dizleri üstündeki oyuncu yere paralel olarak uzanan oyuncunun sırtından sarkarak karnının altında yatan oyuncuya kafasıyla sert bir şekilde vurur. Yer de yatan oyuncuda sırtına vurdurmamak için yere iyice yapışır. Sonra sırasıyla yerdeki kalkar, diğeri yüzükoyun yatar. Bu kez de kafasıyla yerde yatana diğer oyuncu sert bir şekilde vurmaya çalışır. Bu hareketler hızlı bir şekilde ve seri olarak bir müddet tekrarlanır.

 

 

Bu oyunda da amaç çabuk hareket etmektir. Çabuk davranabilen sopadan kurtulur. Yavaş hareket eden güzelce dövülür.

 

 

k) TRENCİLİK OYUNU: Bu oyunda oyuncular tren katarını andıracak şekilde birbirlerinin peşinden tutarak arka arkaya sıralanırlar. En önde ebe rolündeki oyuncu lokomotif görevi yapar. Ağzıyla tren sesi çıkararak hareket eder. Bu arada elinde bir de kayış veya herhangi bir sopa vardır. Ebe rolündeki kişi trenin hareketlerini taklit ederek önce yavaş yavaş, sonra hızlanarak, arasıra kıvrılarak hareket eder. Ebe, hareketi tamamen kendi istediği gibi yönlendirir. Bu arada uyum sağlayamayan oyunculara elindeki sopayla vurmaya çalışır. Sopa yemek istemeyen oyuncular sağa sola sopanın ters istikametinde hareket ederek kaçmaya çalışırlar. Ebe de kurnaz bir şekilde vurmaya çalışır. En çok da arkadaki oyuncular sopa yer.

 

 

Bu oyunda da çabukluk amaçlanır. Hızlı hareket eden sopadan kurtulur. Hızlı hareket eden ebe de katardaki oyunculara dayak atar. Bu oyunda bazen yaralanmalar da olabilir. Fakat herhangi bir kasıt olmadığı için tatlılıkla sona erer.

 

 

l) DEVE OYUNU: Düğün gecelerinin vazgeçilmez oyunlarından biri de bu oyundur. Oyun üç kişiyle oynanır. Üç kişi bir merdivenin altına girerler. En öndeki oyuncu devenin başı kılığına sokulur. Diğer oyuncular da devenin geri kısmına benzeyecek şekle getirilir. Sözün kısası üç oyuncu bir deve kılığına girer. En öndeki oyuncunun (yani devenin baş kısmı) elinde bir çan vardır. Elindeki çan veya keleği sallayarak yürümeye başlar. Diğer oyuncular da deve gibi hareket ederek bir uyum içinde deve gibi yürümeye başlarlar. Bu hareket anında;

 

 

"Kösedağı derler benim durağım,

 

Evvel yakın idim, şimdi ırağım."

 

"Höööst!" diyerek bir nara atar. Bu oyunda da amaç gülmektir.

 

Bu oyun bazı yörelerde biraz daha değişik canlandırılır. Yukarda belirttiğimiz gibi üç oyuncu yine bir deve kılığına sokulur. İki kişi ters şekilde bellerinden birbirlerine bağlanır. Üzerlerine herhangi bir çul veya cecim atılır. İkisinin ortasına bir oyuncu oturtulur. Üstteki oyuncu deveyi hareket ettirmeye çalışır. Ancak bu hareketi sağlamak için elindeki çuvaldız veya iğneyi oyunculara kakar. Canı yanan oyuncu sıçrayarak yürür. İğneyi sırasıyla bir birine, bir diğerine batırır. Böylece deve bir o yana bir bu yana hareket eder. Ancak alttaki oyuncular bu hareketleriyle üstlerinde oturan oyuncuyu da düşürmeye çalışırlar. Oyun bu şekilde devam eder.

 

 

m) SOYTARI OYUNU: Oyunculardan birine takma sakal yapılır. Yüzünün diğer kısımları boyanır. Sırtına da bir kalbur kasnağı takılır. Bu arada düğünün kahyası ortaya gelir. Soytarı ortalığı, elindeki sopayı sağa sola sallayarak açmaya çalışır. Ortalığı açtıktan sonra kahyaya dönerek "Al sana dipsiz küleğinen bir ölçek altın" der. Oyun sona erer.

 

 

n) YÜZÜK SAKLAMA OYUNU: Beş altı kişiyle oynanan bir oyundur. Oyunculardan birisi elindeki bir yüzüğü diğer oyuncuların avuçları içine saklıyormuş gibi yapar. Aslında yüzüğü sadece birisinin eline vermiştir. Yüzük elinde olan kişi diğerlerine haber vermez.Yüzüğü saklayan kişi oyunculardan birisine "Yüzük kimde" diye elindeki sopayı vurarak sorar. Canı yanan kişi orada bulunanlardan birisinin ismini söyler. Eğer yüzük onda ise o ebe olur. Diğer oyuncu oraya geçer. Şayet bilemezse bilinceye kadar vurma ve sorma işi devam eder.

 

 

 

 

 
  Bugün 10 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol