resadiyem
  Kelimeler
 

 

KELİMELER

 

A

ablak (s): Oval, canlı ve parlak yüzlü olan

 

ağdamla (i): 1.Süt, 2. Sulandırılmış yoğurt.

 

ağırşak(i): İğin dengede durmasını ve dönmesini sağlayan ortası delikli

 

tekerlek biçiminde parça

ağuz(i):Büyükbaş hayvanların yavruladıktan sonra ilk sütünün pişirilmesiyle

 

elde edilen yiyecek.

ağdutmaç(i): Tahterevallinin çevredeki adı.

 

ağulamak(f): Zehirlemek

 

ağulanmak(f): zehirlenmek

 

ahbun(i): Hayvan gübresi

ahılgan(i): Çam sakızı

 

akçaca(i): Taş kovuklarında yaşayan beyaz renkli küçük bir hayvan.

 

alaf(i): Ot, saman gibi hayvan yiyeceği.

 

alehinateşi(i): Meydanlarda yakılan, alevi bol olan ateş.

 

amarat(i): 1. Bir iş yapmak için gerekli olan malzeme 2. Elinden iş gelen, becerikli insan.

 

angılıbiç(anguluç)(i): Ağdutmaç,tehterevalli.

 

annak(i): Gözetleme yeri.

annaklama(f): Gözlemek,gözetlemek.

anuh(i): Nane,nana

angıt(angut)(i): 1.Ördek cinsi bir yaban kuşu. 2. Mecazi olarak avanak,aptal

 

angıldamak,angıldama(f): Mandanın çıkardığı ses.

 

anzap,ancap(i): Aşılanmamış, ekşimsi küçük yabani dağ armudu.

 

arastak(i): Ahşap binaların tavan kısmı.

 

argaç(i): Çözgü işlerinde, çözgü arasına geçirilen ip yumağı.

 

arık(aruk)(s): Bakımsız, zayıf,güçsüz.

 

asuda(i): Süt hellesi.

aşı(i): Küçükbaş hayvanların, genelde koyunların sırtına sürülen boya vb.madde

 

aşurma(i):İki kulplu büyük kazanın bir küçüğü.

 

ayama(i): İnsanlar için kullanılan lakap, takma ad.

 

ayıfındığı(i):Ceviz büyüklüğünde olan bir çeşit fındık.

 

ayıgülü(i):Dağlarda yetişen büyük ve geniş yapraklı bir çiçek.

 

aykıntı (i): Kızılağaç kabuğundan elde edilen ve deri yayık boyamada kullanılan bir sıvı.

 

B

baduç,badut(i): Fiğ, bakla,nohut gibi ürünlerin danelerinin bulunduğu kısım.

 

basık(s): Yüksekliği fazla olmayan,bunaltıcı özelliği olan ev veya ahır.

 

bayak(i): Biraz önce anlamına gelen sözcük.

 

behni(i): Hayvanların yem ve saman yedikleri yer (büyükbaş hayvanlar için)

 

beleğü(i): Alaca karanlıkta görmeyen.

 

belertme,belertmek(f): Bakışları sertleştirerek kızgınlık ifade etme.

 

beytambal(s): Ağır,uyuşuk.

 

bellim(e): Bari anlamında kullanılan bir söz.

 

bıçkı(i): Bıçak

 

bılh(s): Fazla olgunlaşmış, patlayacak ve ezilecek duruma gelen

 

bıldır(i): Geçen yıl

 

bıkağu(i): Atların fazla koşmaması için ayaklarına takılan demir aleti

 

bıngıldak(i): Bir yaşından küçük çocukların tepelerindeki yumuşakça yer

 

bibi(i): Hala,babanın kız kardeşi

 

biçik(i):Yeni doğmuş sığır yavrusu

 

bidik,didik(i):1.Haşlanmış fasülye tanesi,2. Sivri nokta.

 

bileyki(e): İyi mi anlamını içerecek biçimde yüklemin anlamını kuvvetlendirir,

 

beddualarda söylenir (Allah belanı versin bileyki)

 

boduç(s): 1.Kısa boylu insanlar için kullanılan bir sıfat,2. Ağaçtan yapılmış su kabı.

 

bodur(s): Kısa, normalden aşağı boyda olan.

 

boyna(z):Sürekli, devamlı.

 

boyunduruk(i): Öküzlerin koşumu sırasında boyunlarına konulan alet.

 

boz(s):1.Griye yakın bir renk, 2.Ekilmemiş arazi

 

börtmek(f): Hafif haşlanmış et, fasülye vb.yiyecekler için kullanılan söz

 

bucaklık(i): Kap vb.eşyaların mutfakta konulduğu yer

 

burunsalık(i): Danaların analarını emmemesi için burnuna takılan dişli alet

 

buymak(f): Üşümek

 

bük(i): 1. Viraj, 2.Böğürtlen dikeni topluluğu

 

büklemek(f): Koşum sırasında öküzlerden birinin diğerini geçmesi ve büktürmesi

 

bünek(i): Danaların burunlarına takılan bir tür burunsallık

 

bükürgeç(i): Ekmek açarken veya pişirirken kullanılan demirden ya da ağaçtan yapılmış alet

 

bürük(i): 1. Kadınların başlarına geçirdiği örtü, 2. Tarla kenarlarındaki ağaç topluluğu

 

Büvelek (i) (Büğelek):Hayvanları rahatsız eden bir tür sinek.

 

C

calaz(i):Kurumuş mısır,buğday vb. ürünlerin sapları

 

cember(i):Kadınların baş örtüsü,yazma.

 

cemek(i): Üvendirenin(övendirenin) arkasına takılan, sabanın çamurlarının temizlenmesinde kullanılan yassı demir.

 

cerek(i):İnce uzun ağaç

 

cıbır(s):1.Çıplak,2.Fakir

 

cıdağulu(s):Beceriksiz insanları aşağılamak için kullanılan bir söz

 

cıfıt(s): Yaramaz

 

cılga(i): Patika yol, ekili arazi içinden geçen yaya yolu.

cılgısız(s): Her şeye burnunu sokan,densizlik eden

 

cılmak,cışmak(f): Vaz geçmek, oyun bozanlık etmek

 

cımhı,cımba(i):Üzüm, koparılmış küçük salkım

 

cındık(s):Ufak tefek anlamına gelen bir söz

 

cıngar(i):Kavga

 

cıymık(i):Tırnak

 

cızlak(i):Sac üzerinde yapılan bir tür ekmek

 

cip cip(z): Küçük damlaların hızla akışı için kullanılan bir söz

 

comba(s): İri yapılı

 

cörpedek(z):Hemen, çabuk, aniden anlamlarına gelen bir söz

 

cuğul(i): Tarla ürünlerinin küçük küçük yığıntıları

 

culuk(i):1. Hindi, 2.Şişman insanlar için kullanılan bir sıfat

 

cumuh (cımık)(i):Boğaz, dar ve uzun yol

 

cücük(i): Tavuk ve kuşların yumurtadan yeni çımış yavruları

 

Ç

çakıldak (i): 1. Hayvanların vücüdunda kıllar üzerinde toplanmış pislik. 2. Değirmenlerde selpiden danelerin akmalarını sağlayan bir araç

 

çalpama(i): Yoğurdun hafif sulandırılmış hali

 

çamdu (candı)(i): Ahşap yapıların duvar yüzeyi

 

çapıla(i): Deriden yapılmış terlik

 

çaput(i):Kumaş ve bez eskisi

 

çar(i):Düğünlerde dünürşü olan kadınların giydikleri özel elbise

 

çarkevi(i):Harman ve samanlığın yanında tarım aletlerinin konulduğu yer

 

çatanak(i):Ceviz ve fındık gibi meyvelerin birkaç tanesinin bir arada bulunması

 

çebiş(i):Bir yaşını geçmiş dişi keçi

 

çeç-c(i): Buğday tanelerinin samandan ayrılmış yığıntısı

 

çecik(i): Kazan, bakraç ve benzeri kapların kulplarını tutturmaya yarayan kısım.

 

çeğil(i):Tarlalarda bir araya toplanmış irili ufaklı taş yığını.

 

çekme(i): 1. Kırlarda biten iğne yapraklı, kısa boyulu çalı. 2. Bulgurun ince çekilmiş hali.

 

çemiş(i) : Dut kurusu

 

çemkirmek (f) : Köpeğin acı acı havlaması.

 

çeten(i):Kağnıların üstüne konulan tahtadan yapılmış, hayvan gübresi, toprak

 

vb. şeylerin taşınmasına yarayan araç

 

çıkın(i): Bezden yapılmış küçük para kesesi

 

çıkma(i): Oturma odalarında tahtadan yapılmış divan

 

çıtlak(i):Ateşten sıçrayan küçük parça, kıvılcım.

 

çilpi(i):Küçük çalı parçaları

 

çite(i):Örgü işinde kullanılan milden büyük, şişten küçük, ucu çatallı alet

 

çobanekmeği(i):Kuşburnu ve kızamık bitkilerinin çiçek ve yaprağı

 

çon-ğ(i):Hayvanların aşırı üşütmesi

 

çor(i):Tuzlu su (aşırı derecede tuzlu su).

 

çotur(i):Eğri büğrü çalı

 

çöpür(i):Keçi kılı

 

D

dadak(i): Az miktarda çocuklara verilen yiyecek

dadanmak(f): Alışmak

 

dağum-dağun(i): Küçük, yuvarlak, kahverengi meyveleri olan bir ağaç

 

dalap(i): Eşeklerin kızan hali

 

dalda,dulda(i): Üstü kapalı, önü açık siper yeri

 

dangırdamak(f): Gevezelik etmek

 

dastar(i):Bez parçalarından yapılmış bohça

 

daşırgamak(f): Hayvanların ayağının acıması.

 

depimek (f): Hafifçe kurumak

deros(i):Tarlanın ekilebilecek kıvamda olması

 

deydaha(e): Gösterme edatı. Uzaktaki bir nesneyi göstermek için söylenir

 

dığıl(i): Küçükbaş hayvanların dışkısı

 

dığlaç(i): Hamurun küçük taneler haline getirilmesi

 

dımbıl(i): Küçük çocukların erkeklik organı

 

dımışkı(s): Beyaz yuvarlak yüzlü insanlar için kullanılan bir söz

dibare(i): Yalan-dolan

dinek(dingek)(i): Ağaçların kesildikten sonra geriye kalan dikili kısmı

 

dinelmek-dinğelmek(f): Ayakta kalmak

 

diğrek(s): Fazla pişmemiş, sert anlamında kullanılır

 

dinkana(i): Aşlık,yarma, bulgur vb. yiyeceklerin döğüldüğü yer

 

dikolta(i): Kadın iç çamaşırı

 

dimelmek(f): Çocukların erkeklik organının sertleşmesi

 

diplik(i): Yuların dip kısmı

 

dişemek (f): Hızar,tırpan,değirmen taşı gibi aletlerin keskinleştirilmesi için yapılan işlem

 

dizme(i): Evlerin çamdularında direkler arasına konulan kısa ağaç parçaları

 

doduruklanmak(f): Surat asmak,küsmek

dodan(i): Küçük kedi yavrusu.

doran(i):Eğri-büğrü kısa boylu çam ağacı.

 

dönek(i): 1. Tarla başlarında öküzün döndüğü sınır kısmı. 2. sözünde durmayan.

 

döşürmek(f): Toplamak.

 

döşürücü(i): Toplayıcı.

 

dumağı(i): Nezle.

 

dumulmak(f) :Suyun içine görülmeyecek şekilde dalmak.

 

duncukmak(f): Ağlamaktan boğulacak hale gelmek.

 

duşak(i): Atların ayağına takılan ve onların yürümesini engelleyen ip.

 

-E-

ece(i) : Kadınlaırın yüzünü kapatmak için kullandıkları örtü.

 

eceme (i): Delik delmeye yarayan, ucu keskin, başı topuzlu demir.

 

eci (i) : Yenge, abla anlamında kullanılan bir söz.

 

ecük (i) : Birazcık.

 

ede(i) : Ağabey.

 

efek(i): Bir çeşit ot.

 

eğdü(i): Ucu kancalı, bal tezeklerini çekmeye yarayan araç.

 

eğiş(i): Hamur kesmeye ve kazımaya yarayan kısa saplı ucu geniş eir araç.

 

eğirmek(f): Yünü ip haline getirme işlemi.

 

eğlek(i): Toplanma yeri.

 

eğrek(i): Hayvanların toplandığı yer veya koyun topluluğu.

 

eğrilce(i): Eriklerin meyve olmamış içi boş eğri büğrü şekilde olanlarına verilen isim.

 

eke(i): Olgun tavırlı insan.

 

ektü(i): Anasız oğlak.

 

ellehem(e): Herhalde.

ellik(i): Ekin biçmek için parmaklara takılan ağaçtan yapılan araç.

 

emişik(i): 1.Aynı anadan süt emen ayrı çocuklar, süt kardeşler. 2. Koyunların ve keçilerin sütlerinin sağılmadan yavrulara emzirilmesi.

 

en(i) : 1. Hayvanların tanınması için kulaklara yapılan işaret. 2. Bez parçası.

 

eneğü(i): 1. Kapı arkası kilidi. 2. Fazla şişman olan.

 

enemek(f): Erkek koyun, keçi ve sığırların kısırlaştırılması.

 

erincek (f): Tembellik eden.

erinmek(f): Bir işi yapmadaki isteksizlik.

 

evindi(i): Çözmecilikte kullanılan bir terim.

 

-F-

farfarasız(s): Boş konuşan, geveze.

 

farfallamak(f): Şuurunu kaybetmek, dengesiz hareketlerde bulunmak.

 

feniklemek(f): Telaşa kapılmak.

 

ferfene(i): Gençlerin geceleri birlikte yaptıkları et kesip kavurma adeti.

 

ferik(i): Civcivin tavuk haline gelmeden önceki hali, piliç.

ferzek(i): Kötü huylu kadın.

 

fetil(i): Buğday unundan sac üzerinde yapılan yufkanın kalını.

 

feyil(i): Niyet, düşünce.

 

fırakdu(i): Bahçelerin korunması için çalı, diken vb. şeylerden yapılan korumalık.

 

fiğlenmek(f): Kuşkulanmak.

 

fodak(i): Domuz yavrusu.

foduk(i): Kısa boylu, tıknaz.

 

fotur(i): Koyulaşmış sümük.

 

folak(i): Cevizin meyvesinin kabuğundan çıkmış hali.

 

-G-

gahılcan(i): Kavgacı hayvan.

 

galle(i): Şeker pancarının dip kısmından yapılan çorba.

 

galuç(i): Orak.

garagada(i): Kötülükler, belalar.

garamet(i): Talihsiz, bahtsız.

 

garısbumak(f): Özlemek.

 

gartul(i): Patates.

gasbanek(z): Bile bile, göz göre göre.

gatık(i): Ayran.

 

gatıklık(i): Ekmeğin yanında yenen yiyecekler.

 

garuklu(i): Çavdar.

gaylık(i): Yufkanın veya kağıdın dürülmüş hali.

 

gaygana(i): Yumurtanın yağ ve unla karıştırılarak pişirilmiş hali.

 

gebeç,ş (i): Karnın fazla şişkin olması.

 

gedek (i-s): 1.Kömüş düvesi. 2. Kısa boylu insanlar için kullanılan bir sıfat.

 

geğeç(i): Ucu çatallı, ot çekmeye yarayan araç.

 

gelberi(i): Çeşitli ürünlerin yaklaştırılması, uzaklaştırılması ve karıştırılmasına yarayan araç.

 

geğer (i): Su kanallarına taksim edilen daha küçük kanal, ark.

gennabu(i): Orta yaşlı, hatırı sayılan kadın.

 

gerpelit(i): Bir meşe türü.

 

gıcılamak(f): 1. Kağnı arabasının çıkardığı ses. 2. Diş bilemek.

 

gıcılık(i): Küçük, ekşi dağ elması.

 

gıdık(i): Kulplu küçük sepet.

 

gılıç(i): Çözme dokumada kullanılan araç.

 

gıncır(gıcı)(i): Çayırlarda yetişen ekşimsi, yayvan yapraklı bir bitki.

 

gındıra(i-s): 1. Sarı renkli, ince uzun kenarları keskin sulak yerlerde yetişen bir ot. 2. Zayıf, çelimsiz.

 

gınnap(i): İnce bükülmüş ip.

 

gıranta(i): Yaşlı, yaşını başını almış.

 

gırtıl(i): Pürüz.

 

gısmuk(i): Cimri.

 

gıtmır(i): Cimri.

 

gızan(i): Köpeklerin isterik zamanı.

 

girebi(i): Ucu eğri, çobanların kullandıkları küçük balta.

 

girge(i): Büyük kazan.

goğur(i): 1. Öküzlerin boynundan kuyruk sokumuna kadar uzanan değişik renklerdeki çizgi. 2. İlişkileri zayıf, kaba.

 

gopca(i): İri düğme.

 

gostil(i): Patates.

göğemerik(i): Fındık büyüklüğündeki yabani erik.

 

gödek(s): Kısa boylu insan.

 

göden(i): İnsan ve hayvan yavrularının çıplak karnı.

 

göğüsçiti(i): Bağır, gögüs, sine.

 

göğsulu(i): 1.Yemeklerin yağsız, salçasız suyu 2. Bir çeşit armut.

 

göynek(i): İç çamaşırı, yakasız gömlek.

 

gözer(i): Harmanlarda kullanılan iri delikli büyük kalbur.

 

gulun(i): At yavrusu.

günneş(i): Koyun, keçi gibi hayvanların kuşluk vakti bir araya toplanması.

 

güdü(i): Yaylıma çıkmış hayvan sürüsü.

 

güdücü(i): Hayvan otlatan çoban.

güdül(i): 1. Mısır unundan yapılmış küçük çörek. 2. Keşkek karıştırmaya yarayan özel sopa.

 

günülemek(f): Kıskanmak.

 

-H-

habire(zrf.): Şu anda, şimdi, hemen.

 

hademek(f): Çift sürmek.

hamança(i): Çobanların azıklarını koydukları deriden yapılmış bir çanta.

 

harar(i): Elde dokunan büyük çuval.

hasbut(i): Çam ağacından yapılan, kağnı arabasının tekerleğini oluşturan parça

 

hasut(s): İstemeyen, çekemeyen.

hatıl(i): Taş duvarların aralarına ve üstüne konulan uzunca kalas.

 

hayat(i): 1. Keçi ve koyun gibi hayvanların barınağı. 2. Salon.

 

haylamak(f): Çağırmak, seslenmek.

 

hazetmek(f): Hoşlanmak, sevmek.

 

hazlamak(f): Ahşap evlerde, ağaçların baş tarafının oyularak birbiri üzerine konulması.

 

hedik(i): Tahılgillerin suda hafif pişirilmiş hali.

 

helik(i): Küçük taş parçası.

 

heküğe(i): Su yolu.

 

herkeş(i): Üzerine taş gibi ağır şeylerin konularak taşınmasını sağlayan çatal ağaç.

 

hırıt(s): Zayıf, çelimsiz, küçükbaş hayvan.

 

hırtık(s): Geçimsiz, kavgacı.

 

hırtlıyık(i): Yenilen bir mantar türü.

 

him(i): Yapılacak bina için açılan temel.

 

holasa(s): Şakacı.

 

hopal(i): Güvercin cinsinden bir kuş.

 

hopallanmak(f): Büyümek, yürüyecek hale gelmek.

horunmak(f): Savunmak, korunmak.

höbelen(i): Bir çeşit mantar.

 

höngül(i): Kaba saba, iri yapılı.

 

hümkürmek(f): Ses çıkararak burnun temizlenmesi.

 

-I-

ıba(i) :Çiy, sabahları bitkiler üzerinde bulunan yaşlık.

ıhbal çiçeği (i) : Yüksek yerlerde bulunan bir çeşit çiçek.

ıhıç(i) : Karın şişkinliği.

ıhba(i) : Şans, kader.

ıkınmak(f): Zorlamak.

ılga(i): Sıkıntı, hüzün.

ıravan(i): Keşkeğin üzerine dökülen et suyu.

ıruplağü(i): Tahılgillerin ölçülmesinde kullanılan araç.

-İ-

 

 

İçikızıl(i): Yenen bir çeşit mantar türü.

ilamsar(i): Ekili arazi içinde biten sarı çiçekli bir bitki. hardal, tupluk.

 

inküplü(z): En önce, ilkin.

işkefe(i): Yufka, gözleme.

 

işlik(i): Kadınların giydiği bir çeşit hırka.

 

itdirseği(i): Arpacık.

 

itdöşeği(i): Bir çeşit ot.

 

itülüngürü(i): Bir çeşit ot.

 

-K-

karamuk(i): 1. Odunsu bir bitki. 2. Buğdayın içinde bulunan siyah taneli otsu bitki.

 

kargabardağı(i): İri taneli otsu bir bitki.

 

karımak(f): Ekinin biçme kıvamını geçmesi.

 

kaşmer(i): Utanmaz, arsız.

 

kaykı(i): Yöresel bir çeşit kayak aracı.

 

kef(i): 1. Çorbanın yüzünde biriken kaymak. 2. Bazı yerlerde uçurumun başı anlamına gelir.

 

kertil(i): Eğri, yamru, yumru.

 

kertik(i): Cisimlerin baş tarafının yontulup yuvarlak hale getirilmesi.

 

keskü(i): Bahçe bitkilerinin kökünü kemiren bir böcek, danaburnu.

kestek(s): Kısa boylu.

 

kes(i): 1. İri taneli saman, 2. Fiğ samanı.

 

keş(i): Çökeliğin yuvarlak hale getirilip, kurutulması.

 

kez(i): Ahşap yapılarda ağacın dışa sarkan kısmı.

 

kezik(i): Keçinin özelliğine göre verilen bir ad.

 

kezyarma(i): Koyun ve keçilerin iki yıl üst üste yavru yapmayanı.

 

kırmıt(i): Bir çeşit yabani meyve.

 

Kısmık(i): Cimri

 

kırtıl(i): Çalı çırpı topluluğu.

 

kıtır(i): 1. Aşırı kurumuş. 2. Uyuz

 

kıynak(i): Küçük parça.

 

kıynık(i): Küçük ağaç parçası.

 

kıyılık(i): Özel günlerde giyilmek üzere saklanan elbise.

 

kidik(i): Keçi yavrusu.

kinçe(i): Hayvanların ayak tırnaklarının arası.

 

kiren(i): Kızılcık.

 

kirik(i): At veya eşek yavrusu.

 

kirkit(i): 1.Halı dokumada kullanılan alet. 2.Mayalanmış hamurun pişirilme kıvamına gelmesi.

 

kişnek(i): Oynak, hareketli.

 

kolukızıl(i): Yer pancarı.

 

koskocalak(i): Fındık büyüklüğünde yumrusu olan bir çeşit otsu bitki.

 

kondurma(i): 1. Düğünlere gelen davetli. 2. Düğün alayında at üstündeki erkek.

 

kotarmak(f): Pişen yemeğin soğumak üzere sahana konulması.

 

koyungözü(i): Papatya.

koyultmaç(i): Muhallebi şeklinde yapılan bir çeşit yemek.

 

köğrek(kövrek)(i): 1. Kendir, kenevirin liflerinin alındıktan sonra geriye kalan odunsu kısmı. 2. Zayıf kuru yapılı.

 

kökçe(i): Armut, ahlat gibi ağaçlarda bulunan yeşil renkli otsu kısım.

 

kömüş(i): Manda.

 

köroğu kuşu(i): Baykuş.

 

körpe (i) :1. Keçi yavrusu.2.Taze, nazik.

köstü(i): Köstebek.

kösüre(i): Kesici aletlerin bilenmesinde kullanılan sert taş.

 

költen(i): Büyükbaş hayvanların boğazının altında çıkan ur.

 

kulaktözü(i): Kulağın arkası.

 

kulunlacı(i): Atın gebe olması

 

kurmut(i): Bir çeşit ağaç.

 

kücü(i): Çizme işlerinde kullanılan bir araç.

 

küptü(i): Baltanın arka kısmı.

 

kürüz(i): 1. Boynuzsuz keçi ya da koyun. 2. Kısa kulaklı keçi.

 

küskü(i): Ağaç ve demirden yapılmış kaldıraç.

 

kütükmantarı(i): Bir çeşit mantar.

 

-M-

 

mada(i): İştah.

 

mağış(i): Dişi domuz.

 

malama(i): Büyükbaş hayvanların çıkardığı ses.

 

mazu(i): Kağnı arabasında iki tekerleğin bağlantısını sağlayan kalın ve yuvarlak ağaç.

 

malağma(i): Harmanlanmış hasatın eleme aşamasına gelmesi.

 

meğel(i): Çapa.

 

meheklenme(i): Bir hastalığın kronik hale gelmesi.

 

memesük(i): Girişken olmayan, uyuşuk.

 

menük(i): Çözmelerin dokunulmasında kullanılan ip yumağı.

 

meğsinmek(f): Önemsemek, ciddiye almak.

 

mengül(i): Büyükbaş hayvanların boynuna takılan U şeklindeki ağaç.

 

meç(i): Küçük sürgün, filiz.

mere(i): Köpeğin yaşı.

 

mermerecük(i): Dikenlik yerlerde yetişen ince uzun körpe iken yenilen otsu bitki.

 

mesağu(i): Dedikodu.

 

meymenetsüz(i): Vefasız, hayırsız.

 

mırık(i): İnce saman tozu.

 

mıymıntı(i): Beceriksiz, pısırık.

 

mic(i): Büyükbaş hayvanların sırtında deri altında oluşan kurtçuk, yemiş.

 

mitil(i): Yüzsüz yorgan.

mondula(i): Göndeme, harmanlarda dövenle boyunduruk arasındaki uzun bağlantı ağacı.

 

mudara(i): Sağlam ve dayanıklı olmayan, iğreti.

 

mucur(i): Tahılların ölçülmesinde kullanılan ölçme aracı.

 

mudul(i): Övendirenin ucuna takılan sivriltilmiş çivi.

 

mungariz(s): Perişan.

 

müceret(z): Kesinlikle, mutlaka.

mühkem(s): Sağlam.

 

-N-

namazlağu(i): Seccade.

 

nana(i): Nane

nantu(i): Sapsız bıçak.

 

narpuz(i): Su kenarlarında büyüyen baharat olarak kullanılan kokulu bir bitki.

 

naru(i): Balta ve orak gibi aletlerin yüz kısmı.

 

nerdek(i): Kuş burnu reçelinin koyulaşmamış hali.

 

netame(i): Kötü olan şey.

 

niğende(i): Yorganların kabaca dikilmesi.

 

nüfük(i): Sebep, neden.

nünük(i): Ekşi bir tadı olan ve yemeği yapılan, dikenlik yerlerde yetişen geniş yapraklı bir ot.

 

nüğü(i): Bir ağırlık ölçüsü birimi.

 

 

-O-

ok(i): Kağnı arabasında boyunduruğun bağlandığı kısım.

 

olduruk(i): Delinen çarıklara eklenen deri parçası.

 

olu(i): Kağnı arabasının yüklendikten sonra, urganın gerginleşmesini sağlayan küçük ağaç parçası.

 

Omuzluk(i): Çatılarda kullanılan uzun ağaç.

 

oyulgamak(f): 1. Kabaca dikilen dikiş. 2. Söylenen sözden etkilenme.

 

 

-Ö-

 

ödütlemek(f): Büyükbaş hayvanların sütlerini sağarken sütün memeye inmesini sağlamak amacıyla yavruya kısa süreli emzirilmesi, elle vurarak da yapılır.

 

öğlelik(i): Öğle yemeği olarak alınan azık.

 

öğürsek(i): Büyükbaş hayvanların çiftleşme isteği.

 

önlerci(i): Topluca ekin biçerken biçicilere önderlik eden kişi.

 

örk(i): Dana ve buzağıların boynuna takılan elde örülen kalınca ip.

 

örtme(i): 1. Salon. 2. Samanlıkların çatılarının ileri doğru çıkan uzantısı.

 

örtü(i): Yatak.

övendire-öğendüre(i): Koşum hayvanlarının kontrol edilmesinde kullanılan ince, ucu sivri uzun çubuk.

 

öykünmek(f): Taklit etmek.

-P-

pağaç(i): Sac ve fırında pişirilen bir çeşit ekmek.

 

par(i): 1.Ateş alevi 2. Turşu, salça vb. şeylerde oluşan küf.

 

pelik(s): Hareketli, aniden hareket eden.

peliklemek(f): Şaşırmak ürkmek.

 

pelver(i): Salça.

pepil(i): Düzgün konuşamayan, dilinde sürçme olan.

 

perçem(i): Saçın alna dökülen kısmı.

 

persin(s): Yetim, sahipsiz.

peşgir(i): Küçük havlu.

 

peyik(i): 1.Küçük yama 2.Hareketli insan.

pezük(i): Şekerpancarının yaprağı.

 

pırtı(i): Elbiselik kumaş vb.şeyler.

 

pırmıt(i): Orakla ekin biçerken ellikle parmak arasına alınan ekin demeti.

 

pünnük(i): Kümes.

poğut(i): Kavrulmuş buğday unu.

 

pöğrek(i): Çimento ve kum karışımından yapılan kısa su borusu, büz.

 

pucamak(f):Caymak, vaz geçmek, usanmak.

pur(i): Pişen sulu yemeklerin yüzünde oluşan kaymaksı tabaka.

 

purç(i): Ağaçların yaprak açmadan önceki sürgünü.

 

puşta(i): Kütüklerin dış kısmından çıkarılan işe yaramayan tahta.

 

pünçek(i): Ağaçlarda ince kök.

 

pür(i): Çam ve benzeri ağaçların yaprağı.

 

püsür(i): Kendirlerin pek işe yaramayan kalıntıları.

 

 

-S-

sadır(i): Sidik.

 

sağmal(i): Sağılan hayvan.

 

sağrak(i): Yenilen bir çeşit mantar, içikızıl.

 

saku(i): Bir çeşit ceket, palto.

 

salak(i): Küçükbaş hayvanların yattığı, gölgelendiği yer.

 

seğirtmek(f): Koşmak.

 

seğricek(i): Yeni kesilmiş et üzerinde oluşan küçük kurtçuklar.

 

seğrimek(f): Gözün istek dışı hareket etmesi (gözü seğirmek).

 

sef(i): Yanlışlık, hata.

 

sele(i): Elde örülen birçeşit sapsız sepet.

 

sekül(i): Atların bacağındaki ve alnındaki beyazlık.

 

sekmen(i): Tahtadan yapılan küçük iskemle.

 

sepi(i): İşlenmiş deri.

 

serpi(i): Değirmenlerde buğdayın öğütülmesi sırasındaki ayarlı depo.

 

seyiklemek(f): Gizlice takip etmek, kulak kabartmak.

seyis(i): Enenmiş erkek keçi.

 

seyvan(i): Basit yapılı bağ ve çoban barınağı.

 

sıpalacı(s): Eşeğin hamile hali.

 

sırım(i): kurutulmuş deri, deri ip.

 

sırnaşık(s): Kolayca pes etmeyen, bulaşık.

 

sırçan(i): İğe sarılmış ip yumağı, sırça.

 

sıyırgı(i): Harmanlarda samanı toplamaya yarayan üçgen şeklinde yerden sürtmeli bir araç.

 

sifsir(i): Fındık çubuğunun inceltilerek dilimlenmesi.

 

simsim(s): Yavaş hareket eden, içten pazarlıklı.

 

sinem bitti (i): Bir çeşit oyun adı.

 

sitil(i): Bakraç, su kabı.

 

sivriç(i): Fidelemede kullanılan ucu sivri küçük odun parçası.

 

soğalak(i): İçi boş olan.

 

sokranmak(f): Sinirli bir şekilde kendi kendine konuşmak.

 

sokarıç(i): Yağ ile nanenin kavrulup yemeğin üzerine dökülen karışım.

 

sorutmak (f): Hareketsiz ayakta beklemek, durmak.

soygun(i): Ölen birinin geride kalan giyilebilir giysileri.

soyka(i): 1. Kötü, fena. 2. Cinsel organ.

sömek(i): Mısır koçanı.

 

suluk(i): 1. Banyo yapılan yer, 2. Hayvanlara su içirmeden önce verilen az miktardaki yiyecek.

 

susak(i): Değirmencilerin hak almak için kullandıkları bir ölçü aracı.

 

sümsük(s): Beceriksiz, sevimsiz, her gördüğü şeyi isteyen.

 

süngüt(i): 1. Ağaç köklerinin su boruları içindeki uzantıları, 2. Çaydanlık ve su kaynatılan kapların dibinde oluşan tortu tabakası.

 

süpsüğlüm(s): Upuzun, dosdoğru.

 

sürüttüme(i): Yerde sürünerek getirilmiş ağaç.

 

 

-Ş-

 

şalak(i): Fazla olgunlaşmış, içi geçmiş kavun.

şantaf(i): Gösteriş.

şaplak (i): Büyük yağ küleği.

şapıla(i): Arkası açık bir çeşit terlik.

şaptura(i): 1. Şamar, 2. İnce.

şılgım(i): 1.Filiz, 2. Genç.

şiğrik(i): Kapıların menteşe görevini gören kısmı.

şinik(i): Bir çeşit buğday ölçme aracı.

şip(zrf): Çabuk, hemen, hareketli.

şipil(i): Sacda pişirilen bir çeşit ekmek.

şişek(i): Bir yaşındaki koyun.

şivil(i): Genç, yetişmiş fidan.

-T-

tam(i): Ahır.

 

tapan (i): Sürülmüş tarlanın tezeklerini ufalamak için kullanılan bir araç.

 

tapul(i): Biçilmiş otların toplanmış hali.

 

tatarsökmez(i): Ahır üzerine döşenen ağaç.

 

tatarlama(i): Etin hafif pişirilmesi, kavrulması.

 

teğeltü(i): Bir çeşit at semeri.

 

teliz, tehliz(i): Seyrek dokunmuş çuval.

 

terpoşlu(i): Kapaklı sahan.

 

tezikmek(f): 1. İşi çığrından çıkarmak, 2. Hayvanların ürkmesi.

 

tığ(i): Saman yığını.

 

tıkdap(i): Çabucak.

 

tılkı(i): Deri yayık.

 

tille(i): Uzun ip.

tingir(i): Yayvan ağızlı bir çeşit kap.

 

tirki(i): İçi derin büyükçe ağaç kap.

 

tirit(i): Yağlı, salçalı et suyu.

 

tiritlemek(f): İhtiyarlamak, yaşlanmak.

 

tirşe(i): 1.Et, kabak gibi şeylerin kurutulmak üzere inceltilip kesilmesi. 2. Sepet vb. araçların

 

yapımında kullanılan fındık çubuğunun dış kısmı.

 

toklu(i): Altı ayını bitirmiş kuzu.

 

tongala(i): Yabani bir çeşit iri böcek.

 

topul(i): Yuvarlak.

tor(i): Kadınların beline bağladığı elde örülen kemer.

 

tokur(s): Sağır, ağır, uyuşuk.

 

tokaç(i): Çamaşır yıkarken kullanılan ağaç sopa.

 

totuk(i): 1. Gelinlerin başına bağlanan yumru şeklindeki örtü. 2. Bir taş oyunu.

 

tömek(i): Ahırlarda hayvan dışkılarının dışarı atıldığı küçük delik.

 

tömbül(i): Höyük.

tumman, tumban(i): Kadınların giydiği uzun don.

 

tump(i): İki tarlanın arasında bulunan yüksekçe yer.

 

tupluk(i): Bir çeşit sarı çiçekli bitki.

 

tükencelik(i): Hasat bitiminde hazırlanan yemek, ziyafet.

 

 

-U-

uçuk(i): 1. Rüzgar ve kardan devrilen ağaç. 2. Dudak kenarlarında meydana gelen yara.

 

uçkur(i): Pijama, don gibi giysilerin bel kısmına takılan ip, ince bez.

 

uçlama(i): İnce dayaklarla oynanan bir oyun.

 

uğalmak(f): Çocuğun ağlaması sırasında bir süre sessiz kalması, duncukması.

 

uğmak(f): Yanacak duruma gelmek, kızmak.

 

uğra(i): Ekmek pişirme sırasında hamurun üzerine serpilen un.

 

ummaç(i): Hamur ve lahana karıştırılmak suretiyle yapılan bir çorba.

 

umuk(i): Ilık, soğuk olmayan

 

unnuk(i): Değirmenlerde unun biriktiği yer.

 

-Ü-

üçgül(i): Bir tür ot, yaban yoncası.

 

üçürdüm(i): Çarıkbağı.

 

üyez(i): Yaz aylarında insan ve hayvanları bilhassa geceleri rahatsız eden bir sinek.

 

 

-V-

vazalak(s): İri yapılı, biçimsiz.

 

vezek(i): Pijama ve don gibi giyeceklerin lastik takılan kısmı.

 

 

-Y-

yalak (i): 1. Hayvanların su içtiği yer. 2. İnsanlara şirin gözükmek için küçülen.

 

yağannı(i): Sırt, bel.

 

yağır(i): Binek hayvanlarının sırtında semer sürtmesi sonucu oluşan yara.

 

yağrık(i): Üzerinde odun ve et kesilen iri kütük.

 

yarıkmak(f): Bilinçsiz, şaşkınca koşmak.

 

yartı(i): Çarıklık deri.

 

yaykantı(i): Hayvanların yediği yemek artığı.

 

yazı(i): Ova, düz arazi.

 

yedecek(i): Karasabanlarda okun ucunda bulunan ağaç çivi.

 

yenice(i): Erkek keçi.

yelleme(i): Kadınların giydiği uzun enteri.

 

yeldirme(i): 1. Koşturma, koşuşturma. 2. oyunlarda hızlanma.

 

yellik(i): Harmanlarda samanla deneyi ayırmak için yapılmış rüzgar alan yer.

 

yemiş(i): 1. İncir. 2. Hayvanların sırtlarında oluşan kurtçuk.

 

yennemek(f): Dişi hayvanın yavrulamaya yakın zamanı.

 

yonga(i): İnceltilmiş ağaç kabuğu.

 

yüre(i): Unun elendikten sonra kalan iri kısmı.

 

yörek(i): Bebeklerin beşikten düşmemesi için kullanılan bez.

 

yumak(f): 1.Yıkamak.2. İp vb. şeylerin sarılması ile oluşan top.

 

yumuş(i): Yapılması istenilen iş.

 

yumuşcu(s): Bir işin yapılmasını isteyen ve yapan.

 

yumuşluk(i): 1. Verilen görevi itirazsız yapan, 2. Küçük çuval.

 

yunacak(i): Temizlenecek olan kirli.

yunnak(i): Banyo yapmak ve çamaşır yıkamak için ortaklaşa kullanılan yer.

 

yüklü(i): Hamile kadın.

 

yüklük(i): Oturmak ve yatmak için tahtadan yapılmış sabit köşkü.

 

yüğrük(i): Yarış.

 

yülemek(f): 1. Kesici aletlerin ağzının keskinleştirilmesi, 2. Vücuttaki kılları temizlemek.

 

yüzellikotu(i): Nohut tanesi büyüklüğünde tohumları olan bir çeşit ot.

 

 

-Z-

zabun(s): Zayıf, çelimsiz.

 

zavrak(i): Salatalık, zavlak, hıyar.

 

zeftir(i): Öküzlerin boğazına takılan zelveleri bağlamaya yarayan deri ip.

 

zevzek(i): Geveze.

zerze(i): Kapıların kilitlenmesini sağlayan halkalı mangal.

 

zıbuk(i): Kısa kesilmiş, ucu sivri kazık.

 

zırnık(i): Çok küçük parça.

 

zımzuk(i): Elin yumruk yapılmış şekli.

 

zırlak(i): Erkek eşek.

 

zıranta(s): İşe yaramayan, iri yapılı.

 

zırtaboz(s): Karşı koyan, yüze gelen, mücadeleci.

 

zıvala(i): Ekmek için hazırlanan hamur.

 

zipçi(i): Sipsi.

zirzop(i): Sapık,

 

zobu(i): 1.Düğünlerde çalgıcılara yol gösteren kişi. 2. Kaba saba, insan.

 

zola(i): İri yarı.

 

zurba(i): Domuz sürüsü

 

 

 
  Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol